Silmek İstediğinize Eminmisiniz ?

Eminseniz Lütfen Evet'e Basın.

Lisans Prosedürü Nedeniyle Geçici Olarak Hizmet Dışıdır

Lütfen Detaylı Bilgi için Hizmet Sağlayıcınız ile İrtibata Geçiniz

Web Atölyesi

Berlin

Almanya deyince akla ilk gelen şehirlerden biri olan Berlin, buralarda daha çok “Avrupa’nın Türkiye Ayağı” olarak bilinse de, aslında bir gezginin arayabileceği birçok özelliğe sahip. Tarih, sanat, keşfedilmek için bekleyen sokak ve müzeler. Bonus olarak başarılı metro sisteminden kaynaklı ulaşım kolaylığını ve gece hayatının inanılmaz eğlenceli oluşunu da unutmamak gerek tabi.

Tarafımca test edilip onaylanmış en güzel özelliği ise, kaybolduğunuzu hissettiğinizde etrafınızda “manavdan sola dön, hemen sağda” rahatlığında yol tarifi verebilecek bir Türk bulma ihtimalinizin %99 olması. %1’lik ihtimali de ormanda kaybolma ihtimalinizden dolayı kestim.

Berliner Dom
Berliner Dom, Photo by volker.davids @flickr
Yazı: Oitheblog (Öykü Doğan/İdil Atay)

Berlin Gezi Rehberi
Berlin’i gezmek, en azından küçük çaplı keşfetmiş sayılmak için minimum 3-4 güne ihtiyacınız var. Çünkü gezecek, görecek çok yeriniz, ve hazmetmeniz gereken kocaman bir tarih söz konusu. Şehrin hiçbir yerinde Hitler adını görmeyecek, hiçbir müzede ondan bahsedilmediğini fark edeceksiniz. Ancak bu, gittiğiniz müzelerde, girdiğiniz bir kitapçıda ya da Berlin Duvarı’na bakarken, onun izlerini görmeyeceğiniz anlamına gelmiyor. Gitmeden önce, konuyla ilgili bir kitap okumayı, ya da film izlemeyi unutmayın.

Berlin’e ne zaman gidilir
Bildiğiniz üzere Almanya, Türkiye’ye kıyasla kuzeyde kaldığından, hava koşulları da Türkiye’ye göre daha zorlu. O yüzden bir Orta Avrupa klasiği olan “her an ortalık buz kesebilir, ona göre yanıma bir şeyler alayım”ı, ilkbahar ortalarında bile gidecek olsanız aklınızın bir köşesinde bulundurun. Kışın gidecekseniz 0’ın altına düşen hava koşullarına hazırlıklı olun. Yazın ise bana kalırsa, 23-24 derece ortalamasıyla, Berlin’e gitmek için en ideal zaman.

Berlin Gezilecek Yerler
Berlin’de gezmeniz “gereken” onlarca yer var. Gereken diyorum, çünkü lokalmiş gibi davranmadan önce turistlik gereklerinizi yerine getirmeniz gerekiyor. Picasso’nun aslında sütlaç gibi resim çizebilirken ağzı bir yerde dudağı bir yerde resimler çizmesi gibi düşünün. Aslını biliyor, ama kafasındakini yapıyor. (sığlıkta son nokta) Zaten çok yüksek ihtimalle burayı okumuyor, direkt hedefe kitleniyorsunuz. O yüzden ben de lafı eveleyip gevelemeden, gezmeniz görmeniz gereken yerleri şöyle bir anlatayım.

Konuya girmeden önce birçok şehirde olduğu gibi burada da tavsiyem, özellikle müze gezmeyi de düşünüyorsanız ve ilk gidişinizse, Berlin Pass almanız. Deneyimlerime ve kıyaslamalarıma göre kesinlikle daha karlı oluyor, üstelik ulaşımı da kapsıyor ki Berlin gibi metro ağı müthiş gelişmiş olan bir şehirde metroyu sık sık kullanmazsanız, yanlış bir şeyler var demektir. 2 günlük: 74 Euro; 3 günlük: 89 Euro. Metro biletini daha uzun süre kullanmak için yanınızda tutup, cihaza okutmamak gibi bir çakallık yapılabiliyormuş. Çünkü bilet kontrolü çok sık yapılmıyor ama yapılırsa sıkıntı çıkarıyorlarmış.

Pass’i internetten satın almanız size kolaylık sağlayacaktır. Berlin’e gittiğinizde görmeniz gereken yerlerden biri olan Ku’damm’daki Hard Rock Cafe’ye uğrayarak passınızı buradan temin edebilirsiniz. Hard Rock Cafe 10:00-17:00 arası açık ve pass’i teslim almak için yanınızda mutlaka, bakın mutlaka, bileti satın aldığınıza dair bir çıktı olması gerekiyor. Yoksa benim gibi internet cafelere düşer, Counter batağına sürüklenirsiniz.

Daha fazla bilgi için buraya bakın, diğer sitelere kanmayın, pass alırken internetten promosyon kodu aratmayı unutmayın.

Brandenburg Gate
Brandenburg Kapısı, Photo by rickz @Flickr
Brandenburg Kapısı, tam anlamıyla Berlin’in simgesi. Yaz-kış her daim kalabalık olan, Berlin’in en çok turist çeken bölgelerinden biri. Önünde çok sevdiğim, yürümek için ideal olan caddelerden Unter den Linden bulunur. Hemen kuzeyinde de Reichstag bulunuyor, ki yüksek ihtimalle orayı da gezmek isteyeceksiniz. Bunun dışında her türlü yılbaşı kutlaması, dev şehir etkinliği burada vuku buluyor. Bence gezinize başlamak için uygun bir nokta, çünkü merkezi. Şansınız varsa burayı gece de görün, çünkü ışıklandırması çok güzel oluyor. Unter den Linden tarafına değil, tam aksi yönüne doğru yürürseniz, düzgün bir kahvaltı yapabileceğiniz Einstein Cafe’ye ulaşabilirsiniz.

Reichstag; aslında parlamento binası. Ama bunu okuyup “Banane elin parlamentosundan” diyerek geçmeyin. Çünkü burayı ziyaret etmeye değer yapan bir özelliği var; tepesindeki cam kubbe. Hem oldukça enteresan ve etkileyici bir yapı, hem de size şehir manzarası sunuyor. Brandenburger’e kadar gitmişken buraya da göz atmanızda fayda var.

Reichstag, tepesindeki cam kubbenin bir mühendislik harikası olduğu, kubbeye vuran ışığı değişik açılarda aynalardan oluşan bir yapı ile parlamento salonuna yansıtabilen, üzerine inen yağmur suyunu arıtıp kullanan, üzerindeki güneş panellerinden elektrik elde eden çok amaçlı bir bina. Vur deyince öldürmüş elin oğlu. Cam kubbeye çıkarken o an baktığınız yöndeki Berlin manzarasını detaylı bir şekilde tarif eden kulaklıklardan almayı ihmal etmeyiniz. O zaman çıktığınıza değiyor. İlginç bir istatistik olarak binanın tarihinde övülen olaylardan biri de Hitler’in bu binaya hiç ayak basmamış olmasıdır. Çıkacaksanız mutlaka önceden rezervasyon yaptırın. Çünkü tam bir turist magneti.

Reichstagsgebäude Deutscher Bundestag
Reichstagsgebäude Deutscher Bundestag, Photo by volker.davids @flickr
Alexanderplatz; Yerlilerin deyimiyle “Alex” , Mitte bölgesinin en bilinen, merkezi meydanı, lokallerin buluşma noktalarından biri. Zaten siz isteseniz de, istemeseniz de bir şekilde bu bölgeye yolunuz düşer diye tahmin ediyorum. Berlin’in ulaşım merkezi olmasının yanı sıra, tepesine çıkmak isteyebileceğiniz, TV kulesi de bu meydana yer alıyor. Bu civarda Berlin’e özgü Currywurst atıştırabileceğiniz sokak satıcıları ve dükkanlar mevcut. TV kulesine çıkmak istiyorsanız ücret 12,5 Euro. Gece çıkma şansınız da var (12’ye kadar), ki bence bu fikri değerlendirmelisiniz. Alexa bu bölgede bulunuyor.

Berliner Dom; Berliner Dom, adından da anlaşıldığı üzere bir katedral. Büyük, etkileyici bir yapı. Bence içine de mutlaka girmeli, hatta üşenmeyip o merdivenleri tırmanmalısınız. Çünkü en tepeye çıkmayı başardığınızda, oldukça güzel bir Berlin manzarası ayaklarınızın altında oluyor. Berlin’in silüeti çok güzel olduğundan değil ama, bir şehire gitmişken illa ki panaromik manzara peşinde olduğumuz için, bence bu hedefinizi gerçekleştirebileceğiniz en doğru yerlerden. Berlin’e gidip burayı görmemek= İstanbul’a gelip Ayasofya’yı görmemek. Giriş. 7 Euro. Sabah 9 akşam 20:00 arası açık.

Berliner Dom
Berliner Dom, Photo by alan_graf @flickr
Museum Island; Müze Adası, Berlin’in orta yerinde, Spree nehri üzerinde oluşturulmuş, üzerinde 5 adet müzenin bulunduğu, küçük bir adacık. Bence bu iş için böyle bir bölgenin oluşturulmuş olması gerçekten çok etkileyici. Üzerinde hangi müzeler bulunuyor sıralamak gerekirse; Bode-Museum, Neues Museum, Alte Nationalgalerie, Altes Museum

Pergamonmuseum; Evet, tahmin ettiğiniz gibi, burası bildiğimiz “Bergama Müzesi”. İzmir’in Bergama ilçesindeki Bergama Antik Kenti‘nden götürülen eseler sergileniyor. İçerisi 3 bölümden oluşuyor: Klasik Antik Çağlar Koleksiyonu, Eski Yakın Doğu Müzesi ve İslam Sanatı Müzesi. Bu bölümler kapsamında türlü türlü kalıntıların bulunmasının yanı sıra, inanılmaz etkileyici bir “Zeus Sunağı” var. İçinde Türkçe seçeneği de olan audio guidelardan birini alarak, uzun bir sürenizi burada geçirebilirsiniz. Gerçekten müthiş ihtişamlı bir yapı. Müze de kaldığınız süre boyunca “Bunlar bizim geri verin” tribinden, “Abi adamlar koruyor, bizde olsa darmaduman olurdu” tribine kadar bir çok farklı düşünce arasında kaybolup gideceksiniz. Bana kalırsa müze adasındaki en görülesi yer burası. Giriş: 10 Euro. Her gün 6’ya, perşembeleri 8’e kadar açık.

Checkpoint Charlie; Checkpoint Charlie, Doğu Berlin ve Batı Berlin arasındaki ana geçiş noktası. Savaş yıllarında, aradaki geçişlerin engellenmesi açısından bir zamanlar bu noktada Amerikan ve Sovyet askerleri nöbet tutuyor-imiş. Kısaca bir kontrol noktası diyebiliriz. Buraya gitmek için Stadtmitte durağında inebilirsiniz. Buraya kadar gitmişken Haus am Checkpoint Charlie’ye uğrayabilirsiniz. İçinde savaş döneminde kaçmak için kullanılan enteresan tekniklere dair birçok görsel var. Muhteşem olduğunu söyleyemeyeceğim, ama birkaç ilgi çekici şey vardı. Giriş:12,5 Euro, saat 22:00’a kadar açık.

East Side Gallery; Berlin’e gidip de görmeden dönerseniz tarafımca türlü hakaretlere maruz kalacağınız yere geldik. Berlin Duvarı’nın üzere 1990-91 yıllarında, 100’ün üzerinde sanatçı tarafından duvar resimleri yapılmış. Bir sokak sanatı destekçisi olarak bu 1,3 km’lik bölgeyi hayran hayran, mutlu mesut dolaştım ve kesinlikle tavsiye ederim.

Postdamer Platz
Postdamer Platz, Photo by onir @flickr
Potsdamer Platz; Berlin’in en ünlü meydanlarından bir diğeri de Postdamer Platz. Burada sokak performanslarına ve çeşitli açık alan sergilerine rastlamanız muhtemel. Bunun dışında Berlin duvarından kalan birkaç parçayı da bu meydanda bulabilirsiniz. Hatta bir tanesinin üstüne geleneksel olarak sakız yapıştırılıyor, nedenini ben de bilmiyorum, giderken sakızınızı almayı unutmayın.

Ünlü Sony Center burada. İçinde kanguru eti deneyebileceğiniz, Avusturalya’ya özgü şaraplar deneyebileceğiniz bir Avusturalya restoranı da dahil (çok başarılı olduğunu söyleyemeyeceğim) birçok restoranı, ve Film Müzesi’ni de barındıran, enteresan, başka yerlerde rastlayamayacağınız bir yapı. Gece geç saate kadar da açık, bir akşamınızı burada geçirebilirsiniz. Film Müzesi giriş 6 Euro, 10:00-18:00 arası açık.

Holocaust Memorial; Adından da anlaşılacağı gibi, savaşta hayatını kaybeden Yahudilere adanmış bir anıt. Yaklaşık 19.000 metrekarelik devasa bir alana yayılmış. Böyle anlatınca sıradan, yalnızca “yapmaları gerektiği için” yapılmış gibi dursa da, bana kalırsa gerçekten etkileyici bir yapı. Burası açık bir alan olduğu için günün herhangi bir saatinde gidebilirsiniz. Şehrin en büyük parkı olan Tiergarten buraya çok yakın olduğundan, önce orada bir şeyler atıştırıp vakit geçirdikten sonra parkın içinden yürüyerek buraya ulaşabilirsiniz.

Kaiser-Wilhelm-Gedächtniskirche
Kaiser-Wilhelm-Gedächtniskirche, Photo by Schrottie @flickr
Kaiser-Wilhelm-Gedächtniskirche (Yıkık Kilise); Ku’damm da bulunan bu kilise, 2. Dünya Savaşı’nda tepesi zarar görmüş ve o haliyle muhafaza edilmekte olan bir kilise. Şehirde Hitler ile alakalı en ufak bir şey görememenin verdiği şaşkınlık (gerçi hak da veriyor insan), ve Yahudiler için yapılmış anıtın ardından bu kiliseyi de görmek, insanın üzerinde tuhaf bir etki bırakıyor.

Kreuzber; Burası Türkiye. Baya bildiğimiz tabelalar, parktan gelen çocuk sesleri, dönerciler, teyzeler, kafeler herkes her yer Türk. Ama son zamanlarda aynı zamanda bir hipster cenneti ve şehrin gelişmekte olan alternatif noktasına da dönüştüğü için burada yapacak birçok şey bulmanız da mümkün. Öyle “Ben zaten Türkiye’den geliyorum gitmem oraya” tribine girmeyin, enteresan bir bölge.

Sachenhausen, trene binip Oranienburg bölgesinde inip bir süre yürüdükten sonra (ki biraz çaba sarf etmeniz gerekecek benden söylemesi, hazırlıklı gidin), karşınıza çıkacak, benim inanılmaz etkilendiğim Nazi kampı. İnsan gerçekten ne yapacağını, ne hissedeceğini, ne söyleyeceğini bilemiyor. Özellikle Auschwitz’e göre çok daha “konforlu” olduğunu öğrendiğimde gerçekten ağlamak istedim, bence mutlaka gidip görmelisiniz.

Tren ile giderken arada durursanız şaşırmayın, raylar çiftken bir anda teke düştüğü için arada beklemek gerekiyor. Buraya gidip geliş sürenizi de dahil ettiğinizde, birkaç saatinizi ayırmanız gerektiğini göz önünde bulundurun ve gününüzü ona göre planlayın. Çünkü merkeze yaklaşık 30 km gibi bir uzaklıkta.

Tiergarten; Son olarak, yerine Barok bir operanın yapılmasının kararlaştırıldığı (yerseniz) şehrin en büyük parkı olan Tiergarten var. Burası her mevsim ayrı güzel. Özellikle arkadaşlarınızla gittiyseniz kapın biranızı şarabınızı, yayılın çimlere ya da banklara ve keyfinize bakın. Kimse içki içiyorsunuz diye size kızacak değil, sorun yok.

Berlin’de ne giymeli
Az önce de söylediğim gibi, özellikle kışın gidiyorsanız, yanınıza Türkiye’de haberlerde “bugün hava inanılmaz soğuk, dışarı çıkmayın” denilen günlerde dışarı giydiğiniz kıyafetlerinizi alın. Çünkü gerçekten çok keskin bir soğuk oluyor. Sonbahar ve ilkbahar gibi ara dönemler çok muallakta, bu yüzden hazırlıklı gitmekte fayda var. Yazın ise akşamları yanınızda üstünüze almalık bir şey bulundurduğunuz takdirde, ne istiyorsanız giyebileceğiniz ideal bir hava var.

Berlin için, giyim ile ilgili dikkatinizi çekmem gereken bir diğer nokta ise, yanınıza gece çıkarken mümkün olduğunca “cool” ve “hip” görünebileceğiniz birkaç şey almanız. Neden bunu vurguluyorum diye soracak olursanız, Berlin’in gece hayatı, özellikle son dönemlerde tavan yapmış durumda. Bu yüzden, eğer gece çıkıp eğlenmek gibi bir niyetiniz varsa, bazı clubların girişinde ne giydiğinize gereğinden fazla dikkat ediyorlar. Bu uygulama her yerde mevcut değil, ancak kapıdan çevrilen insanlara şahit olduğum için hatırlatmakta fayda var diye düşündüm.

Berlin-Hauptbahnhof
Berlin Hauptbahnhof, Photo wolfgangstaudt @Filckr
Berlin için bütçe ve otel
“X pahalı bir şehir mi?” sorusunun cevabı kişiden kişiye değişiklik gösterse de, gittiğim diğer şehirlerle kıyasladığımda Berlin benim için oldukça uygun bir şehirdi. Hatta daha da net olmak gerekirse, şu ana kadar en az para harcadığım tatillerimden biriydi diyebilirim. 3-4 euro’ya güzel bir bira içmeniz, 2,5 euro’ya metro bileti ya da 6 euro’ya günlük bilet almanız mümkün. Otel konusunda da fiyatların makul olduğunu söyleyebiliriz. Ben çok merkezi lokasyonda, 10 adım ilerisinde metro olan, temiz ve güzel Park Plaza otelde kaldım. Kesinlikle tavsiye edebilirim.

Not: Yurtdışı tatili yaparken Türk parasına göre düşünmemelisiniz, yoksa Türkiye dışına çıkamaz olursunuz.

Berlin’de ne yenir, ne içilir
Berlin iyi hoş, ama çok nitelikli ya da farklı bir mutfağı olduğunu söyleyemeyeceğim. Tabi ki deneyecek çeşitli tatlar mevcut. Fakat Berlin’de yiyip içebileceğiniz şeylerin %98’i Türkiye’de de bulabilirsiniz. Güzel restoranlardan birinde yemek istiyorsanız rezervasyon şart. Bence gitmeden önce tatilinizi planlayıp ona göre rezervasyon yapmak en mantıklısı. Deneyebileceğiniz birkaç lezzeti sıralamak gerekirse:

Currywurst; Oraya özgü kabul edilen şeylerden biri “Currywurst”. Bakmayın adının alengirli durduğuna, bildiğimiz baharatlı sosis. Lezzetli olmadığını söylersem yalan olur, ancak sosis işte, ne olacak ki? Sağda solda her yerde bunlardan satıldığını görebilirsiniz.

Mustafa-Gemuse-Kebap

Mustafa’s Gemüse Kebap; Bunun dışında Türk işgali nedeniyle her yerde dönerci görmeniz mümkün. Bunların en popüler olanı şüphesiz “Mustafa’s Gemüse Kebap”. Her adını söylediğimde içimde gülme isteği uyandıran bu minik kebapçının namı almış yürüyor efendim. Öyle yer ayırtacağınız, Ayhan Sicimoğlu ve Vedat Milor ile yan yana masalarda yemek yiyeceğiniz bir yer de zannetmeyin burayı, bildiğimiz seyyar kebapçı gibi. Ama yemeden olmaz, çünkü çok lezzetli. Yolunuz Kreuzberg taraflarına düştüğünde kime sorsanız gösterir. Çılgın bir kuyruk olabiliyor, haberiniz olsun.

Einstein Cafe; Einstein, Berlin’de birkaç farklı yerde karşılaşabileceğiniz bir kafe zinciri. Buraya yazmamın sebebi, kahvaltılarını çok lezzetli bulmuş olmam. Brandenburger Tor’a gitmek istediğiniz gün çok yakınında bulunan Einstein Cafe’de güne güzel bir kahvaltıyla başlangıç yapıp, şehrin en turistik bölgelerinden birinde kazıklanmadan karnınızı doyurabilirsiniz.

Berliner
Berliner, Photo by tiexano @flickr
Berliner; Berliner’i Starbucks’a giden Türk gençleri olarak çoğumuz daha önce duymuşuzdur. Adından da anlaşıldığı üzere Berliner, buraya özgü bir pasta çeşidi. Tatlı bir hamur üzerine ya da içine artık reçel, çikolata hangisinden istiyorsanız koyuyorlar, siz de yemelere doyamıyorsunuz. Fakat tüm Almanya’nın aksine yerel halk Berliner’e, ne zorları varsa, “Pfannkuchen” diyor. Gidip “abi bi tane Berliner istiyorum” diyemezsiniz yani. Onun yerine bunu diyeceksiniz. Nasıl diyeceksiniz ben de bilmiyorum ama durum bu.

Pan Asia; Hackescher Hof’ta bulunan başarılı bir uzak doğu restoranı. Daha uygun fiyata yemek yemenizi sağlayabilecek çeşitli menüleri de mevcut. Berlin mutfağına özgü olmadığı aşikar ama, o civardaysanız güzel yemek yiyebileceğiniz bir yer.

Alman Birası; Zaten biralarıyla ünlü olan Almanya’nın göbeğine gidip bira içmeden dönmek gibi bir çılgınlık yapmayın. Çeşit çeşit bira var. Berlin’e özgü olanın adı “Berliner Weiße”. Ama siz sadece onunla kısıtlı kalmayın, farklı tatlara yelken açın, arada çok güzel olanlara denk geleceksiniz.

Kurfürstendamm, Berlin, Almanya
Kurfürstendamm, Berlin, Almanya, Photo by Vincent Alblas @flickr
Berlin alışveriş
Berlin’de alışveriş açısından seçenek çok. Tarzınız ne olursa olsun, size hitap edecek bir şeyler bulabilmeniz mümkün. Birkaç bilinen yer ve kişisel tercih sıralamak gerekirse:

Kurfürstendamm; Burası aslında Berlin’in güzel ve büyük bir caddesi. Oradaki insanlar genellikle “Ku’damm” diyorlar, aklınızda bulunsun. Üzerinde ve civarında Urban Outfitters, Hard Rock Cafe, Berlin’de 10 adımda bir birinin üzerinde logosunu görebileceğiniz Jack Wolfskin, hatta ben Berlin’den ayrılmak üzereyeken “Coming Soon” yazısını görüp karalar bağladığım Forever 21 bulabilmeniz mümkün. Daha onlarca yer var, alışveriş için oldukça mantıklı bir yer.

Berlin-Almanya
Berlin, Almanya
Ka De We; Burası Berlin’in en pahalı, en ünlü department store’u olarak biliniyor. İçinde Hermes mi ararsınız artık Chanel mi Balmain mi Zegna mı hepsi var. (Hakkaten bunları arıyorsanız çok havalısınız bu arada) Son derece pahalı, son derece “Allahım şunların birini bana verseler”. Buraya giderseniz yapmanız gereken, biraz ortalıkta dolandıktan sonra, bir EPIC WIN olan gurme katına uğramak.

Alexa; Burası Türkiye’de çeşitli örneklerine sık sık rastlayabileceğiniz, akşam 9’a kadar açık olan bir alışveriş merkezi. İçinde 200’e yakın mağaza var. Ayrıca çok merkezi bir noktada olduğu için toplu taşımayla ulaşmak oldukça kolay. Kişisel fikrimi soracak olursanız Ku’damm’ı tercih ederim.

Friedrichstrasse; S-bahn ‘a binip Friedrichstrasse durağında inerek kolaylıkla ulaşabileceğiniz bu bölgenin bir ucu Chechpoint Charlie’ye, bir ucu Unter den Linden’e uzanır. Bu iki bölgeye de gitmeden Berlin’den dönmeniz saçmalık olacağı için, aslında hem turistik hem de alışveriş anlamında sizi tatmin edebilecek bir bölge. Ku’damm ilke birlikte benim alışveriş için favori bölgelerimden. Cadde üzerinde Boss, Escada, eğer siz de Gepetto Usta tarafından yapılmış gibi görünen ayakkabıları giymek istiyorsanız Birkenstock ve Paris’ten tanıdığımız ünlü Galeries Lafayette’i görmek de mümkün. Benim gibi ilgi alanı olanlar için kocaman bir Lomography Store’da bu cadde üzerinde bulabilirsiniz. Girmeden dönmeyin, içerisi cennet gibi.

Berlin Reichstag Building
Berlin Reichstag Building
Berlin’in metro sistemi inanılmaz. Çekinmeden bol bol kullanın, şehrin her noktasına kolaylıkla ulaşabiliyorsunuz. Birkenstock çılgınlığına kapıldıysanız, burada daha ucuz, alacaksanız buradan alın. Varlığından bile haberdar olmadığımız Vietnam mutfağı Berlin’de çok yaygın, deneyin. Turla gitmenize hiç gerek yok. Bir adet kitapçık ve metro haritası edindiğiniz takdirde Berlin’i kolaylıkla gezebilirsiniz.

Berlin’de çok sayıda gezilecek ve görülecek yerler bulunuyor. Bu şehir ile ilgili birçok kişinin sahip olduğu önyargılar sizde de varsa, onları bir yana koyup, bir an önce bu şehrin sokaklarında kaybolmalı, kısa bir süreliğine de olsa hem tarihi hem de modern Berlin’in bir parçası olmalısınız.

Hizmet bölgelerimiz;

İstanbul web tasarım İstanbul web sayfası İstanbul web sitesi İstanbul seo İstanbul web design İstanbul eticaret İstanbul internet sitesi İstanbul yazılım uzmanı İstanbul web tasarımcı İstanbul crm eticaret e-ticaret e-ticaret sitesi kurumsal site web sitesi
bölgesi ziyaretçilerimiz, Web Atölyesi'nin mutlu müşterileri arasına katılmak için +90(532) 200 9852 veya info@webatolyesi.com.tr ile bize ulaşın, ihtiyacınıza uygun Kurumsal web sitesi, E-ticaret, E-tahsilat veya Crm çözümünü size sunalım

Bize Yazın

Merkez Ofis

Ziya Gökalp, Mall of İstanbul The Office Plaza, Kat 17 34490 Başakşehir/İstanbul